30 Ocak 2011 Pazar

Artık kar yağsın be!

eastern promises
viggo mortensen'n ağlatan performansıyla izlettiği dışardan sıradan görünüp içerde bayağ da sürükleyici olan bir film. vincent karizma, naomi zayıf. türklerin türkçeyi konuşamaması tek sorundu. babalar gibi fransız rusça konuşurken olmamış. gerisi güzel.

last tango in paris
paris, paris... güzel paris... sert film. bayağ sert film. biraz karanlık.

monty python and the holy grail
gülmekten yerlere yatırdı. ingilizlerin meşhur kral arthur ve yuvarlak masa şovalyeleriyle dalga geçen muhteşem bi film. allahım neresinden bahsetsem bilemiyorum. mesela kral arthur ve köylü kadın arasındaki diyalog:


arthur: how do you do, good lady. i am arthur, king of the britons. who's castle is that?
woman: king of the who?
arthur: the britons.
woman: who are the britons?
arthur: well, we all are. we are all britons, and i am your king.
woman: i didn't know we had a king. i thought we were an autonomous collective.

sonracıma Nİ diyen şovalyeler. 3 soruyu cevaplamadan köprüyü geçememe sahnesi. hepsi gözümün önüne geldikçe bi daha izlemek istiyorum.

hotaru no haka
yani grave of  the fireflies. ağlamaktan izleyemiyorsunuz. acıklı acıklı acıklı... dramın dibine vurmuşlar.

of moons, birds & monsters

andrew vanwyngarden
arada dinlediğim grupların emek verenlerine baksam fena olmayacakmış. bugün mtv'de live MGMT vardı tv'ye kitledim. hayır şarkılar için değil onlar için zamanında kitlenmiştim tabi de bu sefer "oha bu şarkıları sen mi söylüyordun o kliplerdeki sen miydin vay anasını" kafasıydı.



yok adamların kanında var bişi. nerde bizde konsere koşa koşa gitme sebebi verdirecek gruplar, şarkıcılar... ( ergen kafasına dönüş )

28 Ocak 2011 Cuma

Just Kids

just kids
bu kitabı okuduğumdan beri her şey çok değişti. bitmesin diye kastım yavaş okudum ama olmadı. Patti Smith robert mapplethorpe ile ilişkilerini anlattıkça o dönem 60'lar, chelsea hotel, jim morrison, bob dylan...hepsi gözünüzün önünde uçuşuyor.

http://sexualityinart.wordpress.com/2007/01/11/mapplethorpe-1-of-3/
sonları çok sulugöz yaptı beni. erken doğduğuma üzüldüm gene. şu an yaşlı biri olcaktım belki ama bunların hepsine de tanıklık etmiş olacaktık.



robert'ın fotoğrafa bakış açısı, gerçekten sanata kendini adaması...

patti ve robert arasındaki imrenilen ilişki...

herkesin birbirinin işini sevgiyle desteklemesi...

OKUNMALI

24 Ocak 2011 Pazartesi

22 Ocak 2011 Cumartesi

Mutfak Cadıları

mutfak cadıları
geçen yıl nisan ayından beri tiyatroya gitmemiştim. bugün konya devlet tiyatrosu'nun oyunu mutfak cadılarına gittim. aslında bilet annemindi ama hasta olduğu için yanmasın diye beni gönderdi. kısaca oyunun konusu:

Eskinin iki dostu şimdinin iki düşmanı yıllar sonra, kendi sundukları bir yemek programında bir araya gelip, geçmişiyle yüzleşirler ve dostluk kazanır.

iki oyuncu Tomris Çetinel ve Serap Sağlar oyunculuklarını konuşturdu. İkisi de çok profesyoneldi. Ses kullanımları, beden dilleri, doğaçlamaları...

oyun  bir çeviri aslında. o yüzden karakterlerin isimleri yabancı, yemekler yabancı... onları da uyarlasalardı sanki daha güzel olurdu.

bunun dışında senaryo zayıftı diyaloglar durağandı. iki oyuncu olmasa yarıda muhtemelen salon boşalırdı. özellikle son 20 dakika çok sıkıcı geldi bana. devlet tiyatrolarının sitesinde bir saat 40 dakika yazıyor ama oyun arayla birlikte 2 saat 15 dakika sürdü.

seyircilere sanki yemek programının stüdyo seyircileriymiş gibi davranıldığı için oyun interaktif bu yüzden her an bir sürprizle karşılaşılabilir.


20 Ocak 2011 Perşembe

Is that you darling?

dial m for murder

the boy in the striped pajamas
dün gece ahmet ümit'in son kitabı istanbul hatırasını bitirdim ve bir cinayeti daha çözmüş olmanın verdiği rahatlıkla uyudum. aslında cinayeti sonlara doğru çözmüştüm ama çaktırmadan okumayı sürdürdüm. şurası saçma bu böle değil kısımlarını geçersek kitabı bitirdikten sonra eğer istanbulda olsaydım o sabah kapıdan fırlar ve kendimi sultanahmet'e atardım. tarihi bilgiler bu kadar güzel yedirilebilir kitaba. her dakika yeni bir şey öğrendim. ne kadar doğru ne kadar rivayet bilemem ama bu bilgilere susamışım resmen... hakikaten önünden geçtiğim cami nedir bu taş burda niye dikilidir hiç sormuyorum. hatta kendi okulumun tarihi binalarından bile haberim yok benim. bir de beni şaşırtan ahmet ümit'in akıcı ve yalın türkçesi. gerçekten devrik olmayan sade cümlelerle çok güzel anlatmış derdini. şimdi yeni planım bu yazarın diğer kitaplarına şöyle bir gözatmak.

Noviembre

the piano

bu senenin güzel konser haberleri dökülmeye başladı. roxette, maroon 5 ve sırada james blunt. maroon 5'ın  sahne önü fiyatı (260TL) oha çüş dedirtirken yarın akşam konseri olan mor ve ötesi'nin  50 lira olması beni benden aldı.  napıcaklar bukadar anlamadım. 50 lira yani insanın içi acır hakikaten.

***

burdan petek dinçöz'ün tnt'de sabah programı yapmasına atlıyor ve tnt what's going on?? demek istiyorum. TNT ki benim house kanalım the damages seinfield kanalım. akşama evlilik programı da gelecek mi acaba? yapma etme formatını değiştirme.

***

şu açık kahverengimsi oje ne zaman moda oldu biri bunu bana anlatsın. çok çirkin çoook. hayır bi moda oluyor anında herkes sürmeye başlıyor. göz var nizam var bi bak bi düşün bu renk her şeye gider mi tırnağa yakışır mı?

17 Ocak 2011 Pazartesi

Golden Globe 2011

öncelikle belirtmeliyim ki sinirlendim! social network'e neden ödül yağdı anlayamadım. yönetmen olmasa hiçbir şeye benzemeyecek bir film sonuçta. neyse bence oscarlarda bu filmi pek sallamayacaklar gibi geliyor. şimdi altın küreyle sus payı verdiler.

ben de just jared karıştırıp kırmızı halı ve ödül töreni sonrası parti görüntülerine bakıp seçmece yaptım.



Natalie Portman'ı da anne göreceğiz ya artık gözümüz açık gitmeyiz. Kırmızı halı kıyafetini beğenmedim muhtemelen bol birşeyler bulmak için aceleye gelmiş ama after party kıyafeti güzel ve şık. zaten kendisi de çok zarif bir baağğğyan olduğundan anneliğin ona çok yakışacağını düşünüyorum.

red carpet

red carpet
 jennifer lopez hala yaşıyormuş. parti ve kırmızı halı fotoğraflarına bakıp kendisinin tüllerle kafayı bozmuş olduğunu anlıyoruz! ama kırmızı halı kıyafeti gene bir derece daha iyi. bi de bir an da nasıl solaryumdan çıkmış gibi gözükmeyi başarmış anlamadım. ya ışıktan ya da makyaj başarısı.



heidi sen hep böyle güzel mi kalacaksın? ayakkabıların küçük gelmiş yanlız.

 

aaa prenses Olivie Wilde. House'dan ayrıldığından beri kendisini pek özledik. geri dönmesini bekliyoruz törtiiiiin.

Disneyland'dan kaçtım.

 Michelle Williams ve bahar kraliçesi! ablacım naptın olmamış bu aaaa.

çiçek böcek
işte bir ne giyeceğini bilememiş insan daha. bakıp bakıp ben nerde yanlış yaptım diyebilirsin ama artık çok geç. etekten bi kessen al sana çarşı kıyafeti.

emma stone
 eva yine yakıyor. ben beğendim bu elbiseyi ama sanki içinde hareket edilmezmiş gibi geliyor.



 Julianne moore pek severim bilirsiniz ama bu kıyafet ı ıh. bi kere ütüyü unutmuşlar. ayakkabılar da başarısız.

beni ütüle!
 Geldik helena bonham carter'a. dün gece röportajda yarım saatte hazırlanıp çıktım dedi. çok haklı hakikaten öyle çabuk hazırlanmış ki ayakkabıları karıştırmış.


veee scarletciğim. nadir şıklarımızdan.çok harika muhteşem değil ama bunca korkunç elbise arasında gayet şık.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Now I'm Ready to Start

Once
Funny Games

entropy
bu arada funny games'in aynısını funny games us adıyla yönetmen neden bir daha çekme ihtiyacı hissetmiştir anlayamadım. İkincisini bilmem ama ilk film tam bir gerilimdi! izlerken tüylerim diken diken oldu. tavsiyelerden bir demet sundum ve gidiyorum.

9 Ocak 2011 Pazar

and someday soon we'll find out where we're going

elveda dostum




hey ho finallerim bitti eski güzel günlerime geri döndüm. meğer boş boş oturmanın kıymetini bilememişiz dostlar. meğer şöyle etrafa bakınıp " acaba bugün ne yapsam ya ne izlesem hangi kitabı okusam? " demeyi bilememişiz.

şimdiiii öncelikle kadir ayının sonlarına gelmeye başladık. bugün ahu tuğba ve kadir inanır'ın başrollerini paylaştığı elveda dostum'u izledik ve gülmekten yerlere yattık. İnanılmaz post modern sahneleri içeriğinde barındırıyordu. kadir karısının doğuya gitmek istememesi yüzünden işi bırakmış bir öğretmendir. en sonunda arkadaşlarının ve ailesinin baskılarına dayanamaz bir zengin çocuğuna özel ders vermeye başlar. çocuğun ingiltereye evlenmeye gitmiş teyzesi ahu kocasını terkedip türkiyeye döner ve olaylar gelişir. vallahi film boyunca kadir ve tuğbayi yerlerden alamadık. pis adam bıraktı gül gibi karısını çalı süpürgeli ahuya kaçtı. yine film boyunca oyuncuların her sahnede değişen kıyafetlerini izlemek büyük zevkti. bi sahnede ahu kendini denize atıp boğulmuş taklidi yapıyor üzerinde leopar desenli mayo. sonra kadir onu kurtarıp tabi ki suni teneffüs yapıyor aaa üzerinde siyah mayo. he bi de film çok ani bitti. ne olduğunu anlamadık.

boys don't cry
cuma gecesi film izlemeye aç bir bünye olarak hemen bilgisayarıma sarıldım ve ne zamandır izlemek istediğim bir film olan boys don't cry'ı açtım. açmaz olaydım. gece gece film beni mahvetti. psikolojim bozuldu. yatağın içinde küçüldükçe küçüldüm. filmde hilary swank (ki performansıyla oscar kazanmış) transgendered doğuyor ve erkek olmayı seçiyor. kız arkadaşları olsun normal hayatı olsun istiyor. ve sonraçok korkunç şeyler gerçekleşiyor. bu hikayenin gerçek olması daha da acı. tecavüz sahnesi ve polis soruşturmasında brandon'ın hali beni  ağlattı. filmdeki korkunç elemanlardan birini oynayan peter sarsgaard'ı an education'da sevmesem de burda çok yakışıklı buldum evet. bir de soundtrackler harikaydı sanki.

black swan
eveeet. bu kadar bahsedildi herkes çok heyecanlandı. daha türkiye'de vizyona girmedi. natalie'den bir oscar artık bu film için bekleniyor. ama izlerken "allahtan yeni akıma uyup 120 dk'lık film yapmamışlar" demekten başka yapacak bir şey bulamadım. ilk 250'de 48 numaradasın ama bu ilk 250'ye neler oluyor şekerim. çok overrated olmaya başladı her film. blackswan'de onlardan biri. evet görüntüler güzeldi. dans estetik sinema müzik uyumunu hep severim ama konu yavaş geldi. ve biliyorum herkes çılgınlar gibi harika muhteşem diye filme övgüler yağdırırken benim bunu yazmam kendimi cehenemme atmam demek:D

the girl who played with fire
kitabını final haftasından önce alelacele bitirdim ki içim rahatlasın ders çalışırken dert olmasın diye. yine bol heyecanlı atraksiyonlu ve gizemli kitaptı. sinemada izlemeye yetişemedim ay hemen kaldırdılar vizyondan. the tourist 5 haftadır orda avrupa sineması tü kaka.

istanbul hatırası


bugüüün kendime sömestr kitaplarımı almaya gittim. bir ay tatilde doping sağlayacaktım. bi gece önceden listemi çıkardım ve akmar'a yollandım. genelde sabit kitaplarımı aldığım bi yer var hemen oraya gittim ve şöyle bir diyalog yaşadım

ben: ahmet ümit istanbul hatırası?
x: evet var.
b: 1984?
x: o da var.
b: peki tamam... siddhartha?
x: o yok
b: tıkanma?
x: yeni bitti.
b: hmm tüh bi kitap daha vardı ama aklıma gelmiyor (etrafa bakınıyorum belki görürüm de aklıma gelir diye)
x: nasıldı konusu falan?
b: yahu hiç hatırlamıyorum ki keşke bi kağıda yazsaymışım.
x:  o kadar birbirinden alakasız kitaplar istediniz ki tahminde bulunamıyorum!??
b: wtf ....???

ahahah ama adam haklıydı diyecek bişi bulamadım bu sırada zınkkkk neyi aradığımı buldum o şokla.

b: hıh hıh buldum üç silahşörler

adam bunun üzerine heh işte biliyodum diyip kitabı aramaya gitti.

sonuç olarak üç silahşörler ve tıkanma'yı eve gidince almaya karar verdim. bi tane ekstradan ingilizce kitap aldım. eve gidince ohh şenlik.

4 Ocak 2011 Salı

Kütüphaneden bildiriyorum


tam tamına kütüphanede geçen üçüncü günüm.
***
final denilen kavramı dünyanın en boş en dertlenesi olanı.
***
bukadar kütüphanede zaman geçirince insan gözlerimlerini paylaşmadan da edemiyor tabi.meselaaa dün yanımdaki masadan 4 kişi geçti ve hepsinin bilgisayarını açınca ilk yaptığı şey facebook'u kontrol etmek oldu.
***
evet bugün bunu ben de yaptım.
***
kütüphanede kitap alım teslimi yapan adam tarkan gözübüyük'ün kardeşi nerdeyse. her defasında "ee pentagram'dan naber artık konser yok mu hehe" gibi gerzek bi muhabbet yapasım geliyor.
***
evet iki gün içinde üç sınavım var bu hafta. hepsi kafam kadar kitaplardan. ve evet sabrım bitmek üzere.
***
hava böle bozuk olsun hiç dışarı çıkmak istemiyim allahım nolursun beni caydırma...
***
yılbaşına güney meydanda girmek de ayrı bi olaymış hakikaten.

birbirinden alakasız 10 konu yazarak kendimi aştım

Periodicals forever...

ders çalışmak isteyen varsa beklerim



abdullah kuran'dan bildiriyorum.