26 Şubat 2011 Cumartesi

Rain Rain Go Away

amores perros
Bu cibil cibil yağan yağmur ne zaman bitecek? istanbula ayak bastığımdan beri bu yağmura maruz kaldım. hayır yağıyor mu yağmıyor mu belli değil. rüzgar çıktı mı aptala çeviriyor vücudunun sadece bi tarafını ıslatıyor, şemsiye kullansam mı diye düşündürüyor falan dert hepsi. ayrıca bi kaç güne kalmadan ödevlerim yığılma yaşayacaklar bunu düşünürsek havanın güzel olması benim de biraz istanbul'un tadını çıkarmam gerekiyordu!
Die Fälscher

127 hours
Bu filmi konusunu bilmeden izledim ama DVDci amca spoiler verdi apaçık biraz limon sıktı gerçi. Ve fakat karar verdim ki Colin Firth oscar'dan çekilsin bence. Bu nasıl bir oyunculuk yarabbim. James'cim büyüksün. İnşallah bir mucize olur ve ödülü kucaklarsın.

if only
bu film de dünyanın en gereksiz filmi olabilir.

18 Şubat 2011 Cuma

Palahniuk soyadı nasıl okunur acep?

itiraf ediyorum bugüne kadar chuck palahniuk kitaplarını şöyle aldım "dövüş kulübü yazarının bilmem ne kitabını alabilir miyim?" çok acı biliyorum ama o soyadı hiç doğru telaffuz edebileceğimi sanmıyorum.

lafı niye buraya getirdim çünkü dün chuck'ın (hehe) Gösteri Peygamberleri, Görünmez Canavarlar ve Ninni'den sonra dördüncü kitabı Tıkanma'yı bitirdim.


adamın yazış stili hep aynı ama hikayeler çok dumur ve ben bu şekilde yüz kitabı olsa yüzünü de okurum. kendisini çok sevirem favorilerimden.

Sidhartha, 1984, üç silahşörler, arı kovanına çomak sokan kız, istanbul hatırası ve çoluk çocuk son olarak da tıkanma ile tatili bayağ verimli geçirdim kendimi şu an takdir ediyorum. kitabın finansmanlarında emeği geçen abime teşekkürlerimi sunarım. ( bi de şu son hafta her gün arayıp tatilin bitiyor ehehe demeseydi iyiydi.)


Biraz da reklam yapayım. Merkezciğimin bu ayki programı yukarda. Yine ünlü isimlerle söyleşiler olacak. gösterilen filmlerin tanıtımlarını içeren sinefil dergisi de çıkmış. Okula gidip ilk işim merkeze kendimi atmak olacak. hatta ben sanırım okulda en çok merkezi özledim.

Thom'cum çok güzel çıkmışsın canım



işteeee Radiohead'in albümü The King of  Limps'in ilk klibi Lotus Flower.

ehehe şaka şaka orjinali bu



duyumlara göre radiohead konserine de az kalmış canım. thom böyle gelecekse kitleleri ele geçireceği şüphesiz.

15 Şubat 2011 Salı

Klasik Müzik Akşamları

Albert Long Hall'de her çarşamba gerçekleşen klasik müzik akşamları Akbank'ın sponsorluğu bırakması sebebiyle tehlike altına girmişti. Ve fakat finansbank sorumluluğu üstlenmiş bayrağı akbank'ın bıraktığı yerden almış çok da güzel olmuş. Açılışı ocakta Martha Argerich ile yaptılar. Sezonun kalan konserlerinde gitmek istediğim ve bir aksilik çıkmamasını dilediğim güzel konserler var.

İDİL BİRET İLE BORUSAN KUVARTET

Konser Tarihi

09 Mart 2011 Çarşamba

Konser Hakkında

Enerjik yorumları, değerli çalgıları, ödülleri ve üstün yetenekleriyle giderek ünlenen Borusan Dörtlüsü değerli piyanistimiz İdil Biret ile çalıyor.

Sanatçılar

İdil Biret (piyano) / Borusan Kuvartet

Konser Programı

Beethoven: Kuvartet Op.132 No.15
Schumann: Piyanolu Kentet

FİLMLERLE 1930’LARA YOLCULUK

Konser Tarihi

16 Mart 2011 Çarşamba

Konser Hakkında

Siyah-beyaz film görüntüleri eşliğinde flüt ve piyano müziği 1930’lardaki Paris ve Buenos Aires’de bizleri bir yolculuğa çıkartacak

Sanatçılar

Halit Turgay (flüt) ve Yekaterina Lebedeva (piyano)

Konser Programı

Villa Lobos: Black Swan (uyarlama Halit Turgay)
H.Dutilleux: Sonatine
A.Jolivet: Chant de Linos
G. Faure: Morceau de concours
Gaspar Cassado: Requiebros  (uyarlama Halit Turgay)
M.Ravel: Ölü Prenses için Pavan
G. Faure: Apres un reve  (uyarlama Halit Turgay)
Piazzolla: Grand Tango  (uyarlama Halit Turgay)

13 Şubat 2011 Pazar

Konser!


bülent burgaç ve siyabend süvari arasındaki twitleri izleyince bu yaz hakkındaki heyecanımız artık doruklara vardı. iron maiden tur tişörtleri ise bu iddiaları destekliyor.

iron maiden sonisphere ile 19 haziran'da istanbul'da bekleniyor. artık stad mı olur neresi olur bilemiyorum ama insanların sadece iron maiden tişörtü giyeceğini hayal edebiliyorum.

ayrıca ben bir radiohead dedikodusu okudum ki olabilitesini yıllardır düşünmek bile bizi mutlu etti.

bon jovi, judas priest, white snake'de muhtemelen konuklarımız olacak.

vay anasını istanbul, vay anasını!

11 Şubat 2011 Cuma

Millenium III

arı kovanına çomak sokan kız

Lisbeth Salender'ın hikayesini bitirdim bugün içimde bir boşluk oldu son sayfayı okuduğumda. son kitap sanırım en heyecanlısıydı ya da ilk kitaptan sonra en iyisiydi. kesinlikle çok iyi kurgulanmış. sizi yemek yemekten tuvaletten dışarı çıkmaktan alıkoyuyor olay örgüsü. şahsen bugün oturdum ve 400 sayfa okudum. genelde elimde tuğla gibi bir kitap varsa ne zaman bitecek bu diye bakmaya başlıyorum 600lere geldiğimde ama bu seri bitmesin diye baktıklarımdandı. aslında bu kitabı yaz tatiline bırakıcaktım ama dayanamadım. larsson'ın önünde saygıyla eğiliyorum. keşke hayatta olsaymış da böyle harika kitaplara imza atsaymış.

son film !f'de vizyona girecekmiş bu arada. ilk filmi sinemada izledim ikinci film vizyona girdi mi bilmiyorum ama onu da dvd'de izledim. bence ikinci kitap biraz zayıftı o yüzden film de biraz zayıftı ama bu kitap çok iyiydi. filmi de ona göre daha iyidir diye varsayımda bulunuyorum.

http://2011.ifistanbul.com/tr/Movie/luftslottet-som-spr%C3%A4ngdes-

7 Şubat 2011 Pazartesi

Bir ses duydum sen sanmıştım...


internette yazdığım yerlere baktım da sakinle ilgili sanırım en eski yazım 2006. turkrock.com'da çok takılırdım eskiden o ara türkçe rock çok hareketliydi haberler hep orada dönerdi. neyse sakinle bişekilde tanıştık sonra sakinfan açıldı sonra ben kendimi orda buldum. biçok insanı da orda buldum. sakin'in myspace'i çok popülerdi herkes oraya yazardı onlar da başta mesajlara commentlere cevap verirlerdi sonra onu da bıraktılar. birden sakinfan kalabalıklaştı üye sayısı her gün arttı. her konsere giden fanatik fanlar ortaya çıktı ben de evden keyifle takip ediyordum. albüm geldi. hayat. içimize su serpti. çünkü bayağ başarılıydı albüm. şarkılar bir su gibi akıyordu. mor ve ötesi'nin kollarına sığındılar varsın konserler röportajlar tv programları... sakin heryerde ohh işimize geliyor tabi bizim de ama sürekli bir kıskançlık muhabbeti dönmekte. sakin bizimdi meşhur olmasınlar denmeye başladı. foruma bile üye olup yazı yazan adamların bi anda bu iletişi kesmelerinden korktuk. sonra ben sakinfan'dan kopmaya başladım. yavaş yavaş sakinden 'de... çok güzel bir albüm yaptılarçok güzel görsellerle sundular. o albüm kapağına her baktığımda içim açılır benim. ama sonrası gelmedi bi türlü. başarısız klipler... sürekli aynı tonda giden konserler... şans(sızlığ)ıma gittiğim ilk konserleri de akustik ve sıradan bir konserdi. kendi şarkılarını bile coverlara yenik düşürdüler. yeni albüm çıkaracaklarını bile aklıma getirmiyordum çünkü yeni hiçbir şey sunmuyorlardı. he evet eksik şarkı var gözümüze sokulan tamam. ağzımızın tadı kaçtı sakin. başarısız binbir kliple taçlandırdılar albümü ve grubu dağıttılar. hiç üzülmedim hatta keşke bi iki sene önce bıraksalardı da zirvede kapatsalardı the white stripes gibi. en azından hoş hatırlardık en azından ben şahsım adına biraz üzülürdüm "aa yeni işler çıkarcaklardı daha güzel albümler olcaktı yazık oldu tüh" diye. şimdi onur özdemir solo çalışmalarına devam ederse sakinfanlar muhtemelen bu buhranları atlatıp onu takip etmeye devam edicektir muhtemelen o da bunu tutmak için konserlerinde iki sakin şarkısı patlatacaktır.

bir kırmızı oda düşle...

önce neon sonra ars longa şimdi de sakin. tanrım sen yora'yı koru amin.

The kids are all right?

Network
Faye dunaway çıksın ve etkili konuşma dersi versin. Bu kadar mı güzel konuşulur ikna edilir. aynı şekilde peter finch'de... film bol bol alt metinlerle döşeli ve fakat benim bunların pek bir kısmını kavrayamamış olmam olası çünkü dönemi hiç bilmiyorum.

August Rush
çok güzel romantik bir hikayesi var. keri russell zayıftı. tabi insan lyla ve louis ayrıldığında olum internet yok mu gazete yok mu kız meşhur araştırsana nerdeymiş bulsana, hey sen lyla hamilesin niye louis'i aramazsın sormazsın dese de artık görmezden geliveriyoruz.

The kids are all right
gelelim the kids are all right'a. hikaye şöyle nic ve jules lezbiyen çiftimiz aynı donörden (paul) sperm almışlardır ve biri kız biri erkek çocuk dünyaya getirmişlerdir. çocuklardan laser biyolojik babayı tanımak ister ve ona ulaşırlar paul bir şekilde aileye girer. nic ailenin daha erkeksi rollerini üstlenmiştir bu yüzden de biraz agresif, sert ve kuralcıdır. burada annette bening aldığı golden globe'u hakeden bir oyunculuk sergilemekte. julianne'im her zamanki gibi iyi fakat kendisinin çırpı bacaklarını izlemek pek hoş olmadı. film daha çok lezbiyen bi çiftin üzerine dönse de cinsellik içeren sahneleri daha heteroseksuel boyutta tutmalarına anlam veremedim. neyse iyi güzel hoş da bu film neden çekilmiş? ailenin önemi straight de olsa gay de olsa aile ailedir vurgulaması mı? hayır ben sona gelince pek bir yere bağlayamadım hikayeyi. sizce de çok havada bitmemiş mi?  oscarlara gelirsek bence aday olarak kalacak bu film. rakipler güçlü. film MGMT ile bitti bir o güzeldi evet.
The King's Speech
colin firth kuşkusuz bu senenin en iyi performansını göstermiş!. kekeme prens 6. george kardeşinin tahtı bırakmasıyla birden kendini tahtta bulur ama daha kalabalık karşında iki cümle kuramamaktadır. queen elizabeth rolüyle helena bonham güzel seçim. ama bütün filmi colin firth götürüyor hiç kuşkusuz.
* altyazıdaki başarısızlıklar filmi bir de beyazperde de izlememizi zorunlu kıldı ama izlenir.
Blue Valentine
A love story. yersen! biz böyle bildiğin hafif çıtır film beklerken film geldi bayağ bizi gerdi, sinirlendirdi.  karakterler çok güzel işlenmiş. zamanda oynamalarla hikaye haraketlendirilmiş. bir an bile sıkılmadık. genel olarak konu şöyle ki modern bi aileyi görüyoruz. doktor hanım kızımız cindy ile ufak tefek işlerde çalışan dean tatlı mı tatlı kızları frankie. anne baba arasında soğuk rüzgarlar esmekte ve evlilik yıkılmaya yüztutmaktadır. işte bu sırada hikayenin en başına dönüp her şeyin nasıl başladığını (cicim ayları) izliyoruz. dean ve cindy!nin otobüs sahnesi favorim.