28 Ekim 2010 Perşembe

Loveliest Mistake

mor ve ötesi doritos late night diye bir olayın içine girip haydarpaşa garında 360 derece çekimli bir klip yayınlamış.  Olayın başında rihanna var. onun klibine ulaşabilmeniz için yok doritos alcakmışsın arkadaki barkodu webcam'e okutcakmışsın bişiler bişiler... onla uğraşana kadar ohooo naptınız yahu. neyse bir gün elime cips paketi geçerse denerim.

mor ve ötesi dışında 4 grup daha var başka ülkelerden. onlar biraz rap gibi geldi hiç bulaşmadım. mor ve ötesini de sırf meraktan izledim. hani bu kliplerde niye hep solist var belki ben diğer elemanları görmek istiyorum diyorsanız gayet başarılı. bi de böle sanki kendi klibinizi kendiniz çekiyormuş havasına girip seviniyor insan.


http://www.doritoslatenight.com/

24 Ekim 2010 Pazar

Yaşıyorum Ölmedim

A Serious Man

Persona

The Social Network




evet yaşıyorum ama ne yaşama 5 dersim var 10 derse bedel. birinin ödevi biterken diğerini düşünüyorum. neyse bu konuyu açınca konuştukça konuşasım geliyor o yüzden kısa bir ara veriyorum. şöyle ki eve gitmeme de 3 hafta olduğu düşünülürse bu dönemler bana pek bulaşılmaması gerektiği gayet aşikar bence...

bu cuma tuğçayla birlikte sosyal ağ'a gittik. salonun dolu olmasını bekleyen ben gayet boş bir manzarayla karşılaşınca şaşırmadım değil. david fincher filmi sonuçta...

filmin konusundan az buçuk haberdardım. efendim facebook'un kurucusu mark zuckerberg nasıl oldu da bu site fikrini oluşturdu(!) süreç nasıl ilerledi kısmını kurmaca ya da gerçek haliyle izlemiş olduk. kendisi bu konu da pek memnun değilmiş duyduğum haberlere göre ama hakikaten  ortada  böyle bir loser gösterilme nasıl desem zavallı, asosyal, var olan tek arkadaşını ortada bırakan, hiç gülmeyen (ki yazın google mark bilmem ne sırıtmayan fotosu yok) bir karakter var.

eğer doğruysa evet kendisinden nefret ettik ama canlandıran  Jesse Eisenberg'e bir alkış...
en yakın arkadaş ve mağdur rolünde  Andrew Garfield'ı meğersem Boy A 'den(2007) tanıyormuşuz.
veee esas alkışlar justin timberlake'e... fragmanda adını görünce nee olamaz!! bu bir tesadüf olmalı dedik ama filmde karşımıza çıkınca gerçeği tüm çıplaklığıyla gördük.

Gerçekten!!
kendisi böyle bir yaşlanmış bir olgunluk gelmiş haliyle ve en önemlisi rolünün hakkından gelmiş. Sanki o bizim justin değil de gerçekten sean parker'dı.

film 2.5 saat sürüyor.

çekimler güzel ama hikayede her hangi bir aksiyon ya da bilinmezlik olmadığı için flashbackler forwardlarla tempo yakalanmaya çalışmış. Çok dialog var bu yüzden de sıkılmak ve aynı zamanda arada bir kaybolmak mümkün.

david fincher değil de başka biri de yönetmen olabilirdi bence. sırf onun filmi diye büyük heyecanlar duymamak lazım.

filmde tek gerçek olanın zuckerberg'in kıyafetleri olduğu söyleniyor.

yine filmde davalı ikizleri canlandıran ve aslında tek kişi olan Armie Hammer ise bizim gossip girl'de bir dönem oynamış serena'dan para koparmaya çalışan dolandırıcı mı neydi tam hatırlamıyorum sallıyor olabilirim.

şimdi farkettim ekip de pek iddiasızmış be!

ama tabi muhabbeti bir süre döneceğinden avatarın bilmemkaç dakika eklenmiş yeni versiyonunu izlemek yerine ya da paranormal activity 2 yerine tercih edilebilir.

ve evet facebook'da saatler geçirmiş olabilirim!

15 Ekim 2010 Cuma

Dünyanın en tatlısı!



çocukların hayalgücü tartışmasız hepimizden geniş ama bunu dışavurumları çok tatlı değil mi?

Klasik Müzik Akşamları


albert long hall okulun en sevdiğim binası. dışı kadar içi de güzel tek yer bence. neyse geçen çarşamba klasik müzik konserleri başladı da şu güzel binaya girmeye başladık. çarşamba akşamları saatli binayı görmelisiniz. yaş ortalaması 40. kadınlar inanılmaz süslü erkekler çok şık. çoğunlukla bu insanlar statüsü yüksek kişiler hepsi genellikle birbirlerini tanıyorlar ve kapıda konuşup konserler başlayana kadar içkilerini yudumlayıp muhabbet ediyorlar. biz de ezik öğrenciler kot ve tişörtle niye geldim ben yaa of daha mı güzel şık bir şey giyinseydim diye düşünüyoruz.

açılış okulun tarihi orguyla yapıldı. viyanalı 3 kişilik bir ekibi izledik. iki soprano bir de orgu çalan kişi vardı. şimdi orgdan biraz bahsetmek istiyorum. copy paste from http://www.klasikmuzik.boun.edu.tr/tarihiorgumuz.php adamlar başlık bile açmış bunun için yani.

Boğaziçi Üniversitesi, Albert Long Hall Kültür Merkezi’ndeki org, bugün müze değeri taşıyor. Bir zamanlar Orta Doğu ve Balkanlar’daki en büyük org olarak nitelenirdi. Büyüklük derecesi klavye katlarına göre mi, rejister sayısına göre mi, bu tartışmalı. Ancak şu anda St.Antuan kilisesiyle birlikte kentin en görkemli çalgıları olduğu kesin.

...

Albert Long Hall’deki org, belki de dünyada eşine ender rastlanır bir konumda. Üç katlı klavyesi ve oturma yeri sahnenin ortasında yer alıyor. Boruları binanın duvarına monte edilmiş. Böylece dünyasal hizmetlere açık, konser salonunun parçası olarak işlev görmeye hazır bir çalgı.


...


Üç katlı bir klavye; konsolun üstüne raptedilmiş iki taraflı kumanda düğmeleri, (rejisterler-ilgili sesi açan sürgülü kollar); aşağıda ise kocaman tahta pedaller. Binanın zemin katında hava komprasörü yer alıyor. Sahnenin sağında, yukarıda borular var. En uzun borunun boyu 6 m. En küçük ise 15 cm. 1600 adet boru var. Üç kat halinde.


orgun fotoğrafını bulamadım ama böyle hakkaten 3 katlı tuş takımı bulunan üzerinde iki taraflı bolca düğme bulunan çok acayip bir şey. daha efsanevi olanı ise çıkardığı ses. aynen kendinizi kilisede o dönemde hissediyorsunuz.

konserde ara verilince millet sigara içmeye gitti hemen benim yanımda da bir çift vardı. aralarındaki konuşmaya misafir oldum ben de napıyım. kız isimlerimizin içindeki harflerin kişiliğimizi etkilediğinden bahsediyordu sonra bir tanıdıklarının çocuklarına böyle eski tarzda bir isim koyduklarından bahsetti. aslında ikinci alternatif ipek'miş. eski tipte bir isim koyulmasını onaylamadığını söyledi çocuk da döndü kıza " nee ipekten bin kat iyi ipek ne yaaa. bisürü ipek diye arkadaşım var" dedi. kafasına çantamı geçirmek istedim o an evet.

12 Ekim 2010 Salı

Akbank Caz Festivali



akbank caz festivali 20. senesinde sarp maden 4'le okulumuza konuk oldu. zevkle izledim çok başarılılardı. salonu dolu görmek güzeldi. kapıda babylon dergisini beleşe toplamak güzeldi:p bu hafta klasik müzik konserleri başlıyor oley...

ödevlerden nefes alamıyorum ayrıca çok sıkıcı insanın aklında sürekli yapması gerekenler listesi bulunması. ağız tadıyla bir yemek bile yiyemiyorsun.

fransızca başladı. hem de çok güzel başladı. aman nazar değmesin ho ho ho!

10 Ekim 2010 Pazar

hollywood'u nasıl ele geçirdik?

ödev yapmanın vermiş olduğu sıkıntıyla imdb alemlerine dalan ipek'in karşısına çıkan garip sahne


imdb'yi 5 kere refresh edip tekrar bakmam inanmayıp google'a yazıp tekrar bakmam. kenan imirzalıoğlu sayfasına girmem ve...

spartacus- ezelus

study'deyim kahkaha atmamak için zor tutuyorum kendimi. püü imdb artık iyice gözümden düştün. açık bırakırsan işte böyle türkler yavaş yavaş ele geçirir.

ayhh karnıma ağrılar girdi puhahaha

7 Ekim 2010 Perşembe

beowulf neden bu kadar uzunsun

the girl with the dragon tattoo


okul başladı başlayalı adam gibi yazamadım.istanbulda hiçbir şeye fırsat bulamıyorum adeta! okul da öle bi hızlı başladı ki neye uğradığımı şaşırdım. ilk olarak ejderha dövmeli kız'a gittim capitol'de. isveç yapımları seviyorum yavaş yavaş.

filme gelirsek çekimler çok da şahane değildi ama oyuncuları çok beğendim. kitap uyarlamalarında kitaptaki karakteri sinemada kim canlandıracak sorusu hep kafa kurcalamıştır ve çoğu zaman hayal kırıklığına uğratmıştır. özellikle bu filmde lisbeth salander cuk diye oturmuş. ( hollywood versiyonunun çekilecek olması ve her avrupa yapıma bu muamele çok sıkıcı)

filmde kitaptan farklı bir senaryo olması beni herzamanki gibi sinir etti. bu şekilde karakterlere pataküte dalıp kimisini yok edip kimisini ortaya çıkarmak arada bir sadakatten ödün vermek tadımı kaçırıyor açıkçası

filmekimine bilet bulamamak...


bu ay altyazı aldım ve sinema dergisinden daha güzel evet...

mithat alam'la tanıştım ayrıca ne diyosun? çok ilginçti sinefil toplantısına katılıyım dedim ve işler ciddileşti sanırım. ayrıca bergmanlar murakamiler havada ucuştu ve kendimi gayet cahil hissettim. bu insanlar 5sene önce izledikleri filmi bu kadar iyi nasıl hatırlıyor dedim sürekli şaşırdım da şaşırdım.

5 Ekim 2010 Salı

Let's start a band

Put a ribbon round my neck and call me a libertine
I will sing you songs of dreams I used to dream
I will sail away on seas of silver and gold
Until I reach my home
Give me a guitar and I'll be your troubadour
Your strolling minstrel 12th century door to door
I don't know anymore, if that feeling is past will it last
Oh, how can you be sure?
And how do I know if you're feeling the same as me?
And how do I know if that's the only place you want to be?
Give me a stage and I'll be your rock and roll queen
Your 20th century cover of a magazine
Rolling Stone here I come, watch out everyone, I'm singing
I'm singing my song
Give me a festival and I'll be your Glastonbury star
The lights are shining everyone knows who you are
Singing songs about dreams about hopes about schemes
Ooooh, they just came true
And how do I know if you're feeling the same as me?
And how do I know if that's the only place you want to be?
 
And if you want it too, then there's nothing left to do:
Let's start a band

And if you want it too, then there's nothing left to do