16 Kasım 2018 Cuma

bored to death

bohemian rhapsody
 aşırı canımın sıkıldığı bıkkınlık içeren bir dönemdeyim. tek tek filmleri yazamayacağım sanırım. işte bunlar da depresyon ürünleri.
climax

fed up

the imitation game

ordinary people

private life

three identical strangers

upgrade

14 Ekim 2018 Pazar

Part 2 Documentaries

inside job 
para belgeseli. kendi küçük dünyamızdayız aslında para piyasası buzdağının gizli kısmı. anlatıcı olarak matt damon'ı sevdim. bu konuda izlenebilir diğer film: the big short, margin call


jim&andy 
bu belgeseli bir arkadaşım önerdi. konusunu okuyunca önce filmini izlemem gerekiyordu. jim carrey andy kaufman'ın hayatını anlatan man on the moon filmini çekerken metot oyunculuk tekniğini kullanıp çekimler boyunca andy kaufman gibi davranır ve milleti delirtir. kamera arkası görüntülerinden ve jim carrey'le günümüzde yapılan röportajdan oluşan belgesel çok eğlenceliydi. jim carrey'nin ruh halini hiç iyi görmüyorum.

the light bulb conspiracy
normalde bir ampul ömürlüktür ya da aldığınız bir mixerin normal şartlarda bozulması için çok az sebep vardır ama hepimiz artık tüketimde bulunurken kabul ediyoruz ki binlerce para verdiğimiz şeyin ömrü maximum 5 sene. peki bunun sebebi nedir bu durum nasıl ortaya çıktı işte bunları anlatan çok farklı yorumlara sebep olabilecek enteresan bir belgesel.

wild wild country
osho'nun meşhur özlü sözlerini her yerde görmüşsünüzdür. aslında osho kimdir, bu tarikatımsı oluşum nasıl başladı, hindistandan çıkıp tee dünyanın bir ucu amerika'da kendine nasıl bir karargah kurdu bunları anlatan başarılı bir netflix belgeseli. izlerken herkes kendi ülkesiyle ilişkilendirebilir :D

sugar man
bu oscar'lı belgeseli nasıl kaçırdım bilmiyorum ama oldu işte. sugar man isveç'li bir yönetmenin eseri. konusu çok enteresandı ve bu belgeseller içinde belki de en sevdiğim olabilir. yönetmenin trajik hayatını da inceledikten sonra iyice içime taş oturdu.

13 Ekim 2018 Cumartesi

Part 1 Movies

Hiç film falan izlemiyorum daha koycak afiş birikmemiştir diye düşünerek burayı pek sallamıyordum. Geçen criticker hesabımı kontrol ederken fark ettim ki bir posta sığmayacak film izlemişim. Napıyım ya şimdi hepsini koysam üşenirim dedim baktım yarısı belgesel o zaman filmler ve belgeseller olarak bölmeye karar verdim.

blackkklansman
spike lee'nin cannes'dan ödüllerle dönen filmi gerçek olaylara dayanıyor. KKK isimli hala tiplerini çok komik bulduğum ama felsefeleri korkunç olan gruba katılan siyahi istihbarat polisinin maceraları. yer yer spike lee gaza gelip kurguda sahneleri kesmeye kıyamamış olsa da eğlenceli ve son kısmı sürprizliydi.
dangerous minds
öğretmenlikle alakalı filmleri araştırırken bu film çok karşıma çıkmıştı mutlaka izleyin diye. üff izlemeyin ya mutlaka. çok hollywood.
deadpool 2
vakit geçirmek için harika bir seçenek.

kelebekler
kelebekler fırtınası sona erince ben de izlemeye karar verdim. bence sarmaşık karaçelik'İn en iyi filmi olarak kalacak. kelebekler'de oyunculukta  bir olmamışlık vardı. kötü değil ama çok etkilenmedim. sadece son sahnesini hiç unutamayacağım :D
man on the moon
bu filmi aslında başka bir sebeple izledim. bir arkadaşım  jim & andy belgeselini izlemelisin dedi. belgeselin konusunu okuyunca bu filmi izlemem gerekiyordu. Jim carrey komedi oyuncusu olarak görülüp küçümsense de ben her zaman dramada da ne kadar iyi olduğunu savunmuşumdur. bu da belgesi.
the kindergarten teacher
filmekiminden tek filmim. yıllardır mesleğini iyi şekilde yapan ama kişisel hayatında tatminsizlikler yaşayan anaokulu öğretmeninin, bir öğrencisinin edebiyata karşı özel ilgisini keşfetmesi ve ona karşı başlayan takıntısını anlatan yer yer gerilimli yer yer dozunda esprili hoş bir filmdi. sonunda böyle düşündüren ve tartıştıran filmleri seviyorum.

29 Ağustos 2018 Çarşamba

Mim: Yaz Abur Cuburu #2018

sevgili sibelynka beni yıllar önce mimlemişti ama bilgisayarsız geçen günlerden sonra ancak fırsatım oldu.

kendisinin paylaşımlarına da şurdan bakabilirsiniz. http://sibelynka.blogspot.com/p/blog-page_9.html

Bu mimi yaparken spotify'dan ve last.fm'den azıcık tüyo aldım çünkü balık hafızalıyımdır şarkı isimlerini ve grup isimlerini hatırlamakta hep zorluk çekerim.

Yazın çıkan çok sevdiğin sanatçıdan/gruptan bir şarkı

İngiliz olsun taştan olsun demişler. Gençliğimi harcadığım grup Suede bu yaz yeni bir single çıkardı. Klibi için tüm masraftan kaçınarak drone çekimlerini montajlasalar da olsun. Life is golden hala eski suede tadını taşıyan bir şarkı.



Bu yaz en yeni keşfin

Burda anladığım kadarıyla daha önce hiç dinlemediğim birini yazmam gerekiyordu. Harun Tekin'in bir paylaşımıyla Simge Pınar'ı keşfettim o zaman. Daha önce hiç duymamıştım. Genelde yeni nesil alternatif müzik seslendiren Türk kızlarımız mıyır mıyır şarkı söylüyorlar o yüzden kendilerine hiç katlanamıyorum. Açıkçası bunu da öyle sandım ama değilmiş. Ya da bana güzel geldi bilemiyorum. Bir tane de sofar kaydını dinledim e o da güzeldi. tesadüf olamaz o zaman.



Bu yaz sürekli dinlediğin bir şarkı

Bu yaz bence en çok Oasis dinlemiş olabilirim ama onu yazmayacağım. Onlar dışında başka bir şarkıyı epey dinledim. Hatta ben onu yaz değil kış boyu da dinlemiş olabilirim. Nothing but thieves'in excuse me şarkısından bahsediyorum. Vokalin sesine bazen inanamıyorum bu adamdan bu ses nasıl çıkıyor diye. Şarkı bir yerde öyle bir yükseliyor ki her defasında ben de eşlik ediyor oluyorum.



Bu yaz en çok duyduğun şarkı/albüm

Bunu buraya koyduğum için çok üzgünüm ama gerçekler acıtır... daha fazla duymak istemiyorum.



Bu yaz eski de olsa dinlemekten vazgeçemediğin şarkı

Aslında sürekli dinlediğim bir şarkı değildi ama bu bahar chungking express'i izledikten sonra çok fazla takıldığım şarkı the mamas & the papas'dan california dreamin' oldu. bunun sia versiyonunu da seviyorum.






Sence bu yazın en favori hiti

Bu yazın hiti Alex Turner'ın ölümüne kankası, bütün tipsizliğine rağmen İngilizliği ve tabii ki paçalarından akan british müzik genetiğiyle bizi teenager hissettiren Miles Kane'den Loaded. Allahtan kankasının müzikal değişimi kendisini etkilememiş de baştan sona Miles dedirten bir albüm yapmış. Bu ara en büyük fan girl'ü olarak instagram'dan paylaşımlarını kaçırmamaya çalışıyorum.



Senin bu yazını anlatan bir şarkı

Yazıyı mı anlatcak, nasıl yani bütün yazdıklarımı mı anlatcak diye düşünürken bir anda jetonum düştü.

kapanış


26 Ağustos 2018 Pazar

14 Ağustos Liam Gallagher & Starsailor

starsailor
uzun yaz tatilinden eve dönüşte bilgisayarı açmaya çalışmamla neye uğradığımı şaşırdım. çünkü 6 senedir benimle olan samsung bilgisayarım ısrarla açılmayı reddediyordu. bunun şokunu epeyce atlatamadım çünkü bilgisayarın içi birçok belge vs içeriyordu ve ben yedeklememiştim çok zeki olduğum için. tamirciye götürdüm hard dısk değiştiricez dediler ama işe yaramadı yine açılmadı bu sefer anakart değiştiricez dediler yok dedim ben yeni bilgisayar alacağım anladım artık bu kurla üzerine soğuk su mu içerim kutuplara mı kendimi atarım bilemedim. şu an yeni bilgisayarıma alışmaya ve giden belgelerime ve bir takım fotolarıma üzülüyorum:( belki kurtarılabilirmiş hard diskim ama garantisi yok. bu arada bilgisayarlarınızı bozmayın yeni bilgisayarlar en aşağı 6000den başlıyor:( sad story. şimdi bu sad story'i bir kenara bırakıp sizlere brit rockçıların kutsal gecesini anlatacağım.

poor misguided fool
bahar aylarında liam gallagher'ın geleceğini öğrenince inanamadım şoka girdim öff gelmez ya, biletler kaç böbrek eder diye düşünmeye başladım ama neyse ki beklediğim kadar pahalı değildi. üzerine starsailor da gelcek denilince hayatımda ikinci defa önsatışta bilet aldım. ilk önsatış biletimi bundan yıllaaaaar evvel suede geleceğinde almıştım. arkadaşlar şaka değil iki günlük one love fest'de suede+manic street+editors konserlerine toplam 50lira ödemiştim. ELLİ bildiğiniz elli lira. o gün yaşadıklarımı da işte burda anlatmıştım. hayatımın en mökemmel gecelerinden biriydi.


işte böle böle derken liam gallagher konserine hazırlanmaya başladım önce setliste baktım. liam normalde kendi albümünü çıkardı ve hiç de fena olmayan şarkılar var ama konserin çoğunu oasis şarkılarına ayırıyor ve bazılarının dediği gibi korsan oasis konseri veriyor. bizim gibi ülkesine 40yılda bir kült grup gelen fakirler için bu 90ların geri dönmesi, gençlik ateşi, eski dostlar ve daha bir sürü şey ifade ediyor. ben starsailor'ı da lisede ve üniversitede çok dinlerdim. ergenliğimle eşdeğer şarkıları vardır ve onlar da konserlerinde sıkıcı şarkılar yerine en hit parçalarını çalıyorlar.


o gün işten çıktım koşa koşa küçükçiftliğe geldim. en sevdiğim konser yeri çünkü aşırı merkezi ve maçka parkından püfür püfür bir rüzgar eser akşamları ama asla üşütmez. ön gruplardan biri mor ve ötesiydi. canlı hallerine bayılırım. uyan'ı çaldıkları için özellikle sevindim. mor ve ötesi artık albüm yapmaz gibi geliyor. tamamen konserden konsere bir araya geldiklerini düşünüyorum. ama o kadar hit şarkıları var ki asla eskimeyecekler.


neyse gelelim gecenin bombalarına. starsailor alcoholic'le başladı poor misguided fool, lullaby, tie up my hand, tell me it's not over, four to the floor gibi bütün hitleri çaldı. ben bayağı kendimi kaptırdım.  özellikle bazı şarkılarda geçmişe çok döndüm. seyirci pek şarkılara hakim değildi gibi zaten grup da bozuldu bence. böyle bağıra çağıra tek ses eşlik edildiğini söyleyemeyeceğim ama aslında öyle bir konseri de çok hak eden bir grup. onlar da herkesin liam'a geldiğini biliyordu bence.


bad boy
veee beklenen an. fuckin' in the business'la asi çocuk liam bizi bekletmeden tam zamanında sahneye çıkıyor. bu oasis sevenler için anlatılmaz bir an. yıllarca dinlediğiniz, şarkılarını ezberlediğiniz, kendi kendinize klip çektiğiniz grubun sesi bir anda karşınıza geliyor. ühühühühü yazarken ağlayacağım çok duygulandım. konser rock'nroll star'la başladı ohooo neler çalınmadı ki. morning glory'de zıp zıp zıpladım, some might say diye bağırdım. slide away, supersonic, cigarettes & alcohol çalınanlardan bazılarıydı. kendi şarkılarından wall of glass ve greedy soul vardı. ama en son ben live forever çalınırken ya ben galiba öldüm ve başka boyuttayım demeye başladım.


live forever sırasında kamerayı seyircilere döndürdüler ve şarkı boyunca liam onun için gelenleri izledi. o an gerçekten çok duygusaldı. müziğin birleştirici gücü demek istiyorum. yıllardır birbirini tanımayan ama aynı müziği seven insanlar orda ekrandan birbirlerini izlediler. yurtdışına çıkma şansı olmayan herkes bugünleri bekliyordu. bütün şarkılar bağıra çağıra söylendi gerçekten seyirci de çooook çok iyiydi.

live forever'da seyirciden bir kesit.

liam şarkı aralarında laf attı. döner kebab yemiş ve bayılmış anladık.



konser wonderwall'la bitmişti. çok kısa sürmüştü ama daha önceki setlist'lerine bakmıştım ortalama 14 15 şarkı söylüyor bizde de 14 şarkı söyledi. nasıl ya gerçekten de biz şimdi oasis şarkılarını liam'ın sesinden mi dinledik şokuyla konser alanını terk ettik. yolda giderken hala live forever söylüyordum. ertesi sabah sesim kısık, aşırı yorgun ve akşamdan kalmaydım ama salak bi tebessümle hiç zorlanmadan uyandım. çektiğim fotoğraflara ve videolara bakıp ben orda mıydım ya dedim. bunun aynısını suede konserinde yaşamıştım işte.

gönül ister ki noel de grubuyla gelsin ve bu gecenin intikamını alsın. kim bilir belki olur ümidi kesmeyelim. Noel duy sesimizi kuşlarını da al gel. don't look back in anger söyleyip şu defteri kapatalım.

15 Haziran 2018 Cuma

June, A New Hope

sarmaşık
Tolga Karaçelik'in izlediğim ilk filmi. Bu zamana kadar neden izlememişim bilmiyorum. Möhteşem.
Bir zamanlar anadolu'da
 Nuri Bilge eksiklerimi tamamlamak için yaz tatiline adak adamıştım. Filmi durdurmadan bitirdim. Savcı, doktor, muhtar karakterleri çok başarılıydı. Dialoglar yine üzerinde fazlasıyla çalışılmış belli ama ben ara ara sıkıldım.
chungking express
 Bu filmi görünce hemen California Dreamin' çalmaya başlıyor. Başka hiçbir şey demiyorum klip gibi akan, mutlaka bağzı sahnelerini tekrar izleyeceğim wong kar wai filmi.
coco
 Yine bir karneden önceki son hafta çocuklara izletiyorum diye kendi arşivime kattığım animasyon. Sonlara doğru her animasyonda olduğu gibi gözyaşlarımı tutamadım ayıp olmasın diye çaktırmamaya çalıştım.
houston we have a problem
 Bu belgesel çok acayip. Konusunu da anlatamıyorum ki sürprizli çünkü. Yogoslavya'nın uzay çalışmalarında ilerleyip Amerika'ya proje satması üzerine bir belgesel(mi). İzlediğimiz ve bize sunulan bilgilerin ne kadarı gerçek, ne kadarı inanmamızı istedikleri ne kadar saklamak istedikleri. Üff üzerine çok tartışılır.
kış uykusu
NBC'nın en beğendiğim filmi sanırım. gerçi iklimler ve uzak'ı izleyeli yüzyıl oldu bir daha izlemem gerekebilir ama winter sleep çok iyi aktı. NBC'nin youtube kanalında bütün kamera arkalarını izledim. Aynı sahneyi defalarca çektirip, bi de şöyle deneyelim bir de acaba şunu mu yapsak diye her açıdan konuyu ele alışı çok yorucu olmalı ama ortaya çıkan sonuç için değermiş demek ki.

Blog Muhasebesi

Öneri Makinesi yüzyıl önce beni mimlemişti sağolsun ama bilmiyordu ki ben çok tembel bir blogger insanıydım. Olsun şu sıcak bayram günü yapayım dedim.

Blog alemine nasıl girdin?

Eskiden bloglar çok meşhurdu. Daha çok günlük gibi kullanılıyordu ve etkileşim çok fazlaydı. Lise sona kadar sadece okumakla yetinirken öss'den kurtulduğum yaz artık sınırsız internet kullanma süremle n'apacağımı bilemeyip ben de blog açmaya karar verdim. İlk yazımı 2009 Haziranda yazmışım.

Hangi Blog sana ilham oldu?

Valla hiç hatırlamıyorum ama bağzı müzik bloglarını takip ediyordum. Arkadaşlarımın yine günlük gibi yazdığı bloglar vardı. Şu anda Oscarboy isimli ciddi sinema yazan bir bloggerın eskiden gossip girl tadında blogu vardı onu çok seviyordum. Öneri'nin bahsettiği kediler ve kitaplar, Hakiki Muhabbet bunlar beni etkilemiş olmalı kim bilir...

Bloga yazdığın ilk yazı ve son yazı arasında fark var mı?

Tabii ki! İlk zamanlar ben de günlük gibi kafa dağıtma aracı olarak kullanıyordum ama daha sonra bu halinden sıkıldım. Boş bırakmak da istemiyordum ve o dönem aşırı film izlediğim için bir yandan izlediğim filmlerin afişini koyayım sonra unutmayayım durumuna evrildi. Nasıl oldu ben de anlamadım.

Yakın çevrendeki insanlar blogunu biliyor mu?

Biliyor. Daha çok sık kullandığım dönemdeki arkadaşlarım biliyor ama sonradan edindiğim arkadaşlarıma herhalde hiç bahsetmemişimdir. Beni stalklamak için ara ara baktığını bildiğim arkadaşlarım var.

Blog yazmak yaşantına ne kattı?

Tatlı insanlar tanıdım, özellikle üniversiteye başladığım dönem bizim okuldan blog yazan çok genç vardı. Onlarla yorumlaşıp, gerçek hayatta tanışıp arkadaş olduk pek de güzel oldu. Çoğu yazmıyor artık twitterın kölesi oldular:p Film üzerine yoğunlaştığım dönemden beridir de film bloglarıyla haşır neşir oldum onların yorumlarını okumak filmlerle ilgili dedikodu yapmak pek hoşuma gidiyor.

Şu an bu mim ile blogda kaç yazın ve kaç sayfa görüntülenmen var?

Şu an 414 yazım var görünüyor ama aslında daha fazlaydı epey bir temizlik yapmıştım bir ara. Sayfa görüntülenmem çok fazla gözüküyor ama bunun büyük bir çoğunluğu rusya'dan falan gelen boş tıklamalar. Esas olarak bloga gelen organik gerçek okuyucu çok çok az kendi kendime çalıp söylüyorum o derece.

25 Şubat 2018 Pazar

It's amazing, isn't it?

good time
 kötü değil ama iyi de değil bilemedim.
molly's game
bu senenin sürprizi oldu benim için. gram haz etmediğim chastain'i bana 2 küsür saat izletti sorkin. film başladıktan bir süre sonra dur ya kaç dk geçmiş diye imleci oynatınca filmin nerdeyse bittiğini gördüm ve arkadaşlar bu 20 filmde bir görülen bir mucize inanın bana. hem hızlı akıyor hem de çok eğlenceli. gerçek hikaye olmasına rağmen sorkin'in çok fazla kurgu eklediğini düşündüm çünkü normalde kadının röportajlarında anlattıkları biraz düz. yine de tamamı kurgu da olsa hikayeyi severdim bence.
loveless
sevgisiz bir ailenin çocuklarının kayboluşuyla yaşadıklarını anlatan, böyle anne baba olmaz olsun dedirten bir film.
phantom thread
paul thomas anderson  magnolia yüzünden benden hep kredi alacak bir yönetmen. phantom thread'i de kesin çok iyi diyerek izledim. daniel day lewis, dekor, kostümler ve müzik çok güzel, sıkıldım diyemem ama neden bayıldınız bu kadar anlamadım.
wonder
 wonder, yüzünde doğumda gelişen bazı problemlerden dolayı ameliyat izleri olan bir çocuğun okula başlaması ve ailesinin desteğiyle sosyal hayata adım atmasını anlatıyor. imdb'de 8 olan ratingi tamamen bir balon. hikaye  my sister's keeper, the fault in our stars tarzı hastalığın verdiği sorunlar üzerine klişe replikler ve olaylarla bezeli. yine de son kısma kadar gene idare edilebilir durumdaydı. öyle çok ağlatıyım gözyaşından prim yapayım bir film olmamasına rağmen yer yer mendilleri hazır tutalım.

4 Şubat 2018 Pazar

#MiM - Sinema ve Ben

Öneri Makinesi bin yıl önce beni mimlemişti. 40 yılda bir mimlenmişim tabi ki yapacaktım.

 

1- Sinemada ilk izlediğin film?
    Sinemada ilk Titanik'i izledim. Annemlerle gittiğimizi ve sinemanın balkon katında oturduğumuzu hatırlıyorum. Sonra tv'de de 23123 kez izlediğim bu film benim için çok önemlidir.

2- Film en güzel ................. e/da izlenir.
    Film benim için en güzel sinemada izlenir ama evde de izliyorum şikayet etmeden. Hatta daha çok evde izliyorum.

3- Film izlerken olmazsa olmazın var mı? Varsa neler? 
     Film izlerken konuşulmasından hoşlanmam arkadaşlarımı haşlarım. Sinemadaysam yanımdakilere ölümcül bakışlar atarım. Telefon ışığına hele hiç katlanamam. Sinema salonuna girerken inşallah küçük çocuk yoktur diye dua ederim çünkü hiç susmuyorlar ve anne babaları da yavrumun sesine kurban olayım modunda sus oğlum demiyor. 
via GIPHY

a- Tek başına mı kalabalık mı? 
     Evde kalabalıkta ancak geyik önemsiz filmler izleniyor çünkü kimse filmi izlemiyor o sırada. O yuzden ben tek başına diyeceğim.

b- Mısır mı cips mi ?  

     Hiçbir şey yemem hatta mısır sesini de hiç sevmem. (iyice yaşlı huysuz moda bağladım hahahahah) Kahve çay tam benlik.

c- İki boyutlu mu üç boyutlu mu?

    İlk üç boyutlu filmimi hatırlamıyorum ama filmden çıkınca gözlerimin bozulduğunu düşünüyordum çünkü filmde düzgün odaklanamadığımdan başım çok ağrımıştı. O zamanlar yeni yeni başladığı için herkes büyülenmiş gibi 3D filmleri övüyordu ben de herhalde bende sorun diyordum. Sonradan twitterda orda burda 3d filmlerin nasıl çöp ve bulanık olduğuyla ilgili yorumlar okuyunca anladım ki yalnız değilim. Gerçekten gram iyileşme olduğunu düşünmüyorum geçen yıllarla. Yalnız imax gerçekten bir tık daha iyi ve daha net. Eğer filmin imax'i yoksa ve sadece 3D gelmişse çok üzülürüm. Bir de geçen sene Wonder Woman rezaletini 4D izledim. O kadar gereksiz bir koltuk sallama vardı ki salondan dayak yemiş gibi çıktım. Kesinlikle 2 boyutlu. İstemiyorum ya o fırlattığınız şey gerçekten üzerime geliyormuş gibi hissetmek falan.  

d- Avm sineması mı sokak sineması mı?

    Avm sinemasını uzun reklamları ve gereksiz pahalılıkları yüzünden hiç sevmiyorum ama benim için ses sistemi, perde büyüklüğü de önemli olduğu için genelde bunları maximum sağlayan yerlere gitmeye çalışıyorum. Sokak sineması romantikliğini anlıyorum ama eğimi yeterince olmayan basık salonlara gitmek ne bileyim gereksiz geliyor.

e- Filmden önce fragmanını izlemek mi yorumunu okumak mı?

    Konusunun k'sini bilmeden filme gittiğim ya da evde film izlediğim çok olmuştur. Fakat genelde önce metacritic ve imdb ratinglerine daha sonra crticker'da takip ettiğim insanların filme kaç verdiğine bir de birkaç blog yazarının ratinglerine bakarım aşağı yukarı filmi izleyip izlememem gerektiğini anlıyorum bu şekilde. Eğer yakın arkadaşlarım önermişse bunların hiçbirini yapmama gerek yok direk izlerim. Fragmanı özellikle kendim arayıp izlemem biri paylaşmışsa bu süreçte belki bakarım. Detaylı yorumları ise film bittikten sonra okumaya başlıyorum. Bu da epey mesai gerektiriyor gerçekten ama çok seviyorum millet ne düşünmüş ne yazmış diye.

Ben çok sevdim bu mimi. Sorular sevdiğim bir şey olunca cevaplamak da çok zevkli oldu. Ben mimi yapana kadar takip ettiğim herkes yaptığı için şayet bloga rast gelen birisi olursa tabi ki yapabilir. 

13 Ocak 2018 Cumartesi

kar yağmayan kış

battle of sexes
1973 yılında Billie Jean King ve Robert Sandy Riggs isimli iki tenisçinin kadınların mesleki şartlarda eşit muamele konusunda itibar maçını konu alan Battle of Sexes Steve Carell hariç bir şeye pek benzemiyordu. Genel kültür için izlenebilir.
call me by your name
Bu senenin en çok konuşulan ve Oscar alsın diye kampanyaları yapılan filmi sanırım bu. Ben sırf bu sebeple filmin abartıldığı kadar çıkmayacağını düşünüyordum. Çünkü her sene aynı showu izliyoruz. Geçen senenin yıldızı Moonlight'da ne olmuştu desen hiçbir şey hatırlamıyorum. La la land'i bile daha iyi hatırlıyorum diyebilirim. O yüzden CMBYN'i de sıfır beklentiyle açtım ama gerçekten görüntüler oyuncular açısından çok beğendim. Timothee Chamalet ve Armie Hammer arasındaki uyum muazzamdı. Dönem, İtalya görüntüleri, kıyafetler vs özenliydi. Ama en etkileyicisi filmin sonunda verdiği duyguydu. Bu sene oyum CMBYN'e.
the disaster artist
James Franco perfect. Kesinlikle ödüllere boğulmalı. Film çok başarılı olmuş.
the killing of a sacred deer
lanthimos artık işin suyunu çıkarmaya başlamış olabilir.
lady bird
 Greta Gerwig filmi diye çok seveceğimi düşünmüştüm ama bunun nesini abarttınız anlamadım.
three billboards outside ebbing missouri
golden globes'da neden ödüllere boğulduğuna anlam veremediğim, senaryosu kendi içinde çelişen karakterle dolu film. tek güzelliği frances olabilir.