16 Mayıs 2010 Pazar

Radyo Boğaziçi sunar(2): Şebnem Ferah

ebru çekti


Yazarınız ilk şebnem ferah ayinine katıldı. demişlerdi de inanmamıştım. tam anlamıyla bir ayin. konsere gelmeden konsere gidiş sürecimden biraz bahsetmek istiyorum. dün aslında yurttan konser niyetiyle çıkmamıştım. bütün amacım the last station'ı görmekti.
kanyon'un aşık olduğum salonlarından biletimi alıp kendimi D&R'a attım. D&R demek yabancı dergiler demek. Vogue'un hangi ülkeden olduğunu hatırlamadığım baskısındaki bono ve penelope cruz kapağı bana çok komik geldi. müzik dergileri kısmında içim hiç açılmadı. Roll yok Rolling Stone yok neyleyim diğerlerini. yabancılarda kapakta MGMT olan kaptım biraz karıştırdım. zaten hepsi incecik ayaküstü okunur vaziyette. fiyatları da 25lira felan. ah be bir zaman gelicek sizi satın alabileceğim.

ordan cd bölümüne geçip önce yabancı albümleri karıştırdım. siz de çok pahalısınız be. kim istemez şöle bi indie arşivi yapmak evinin bir köşesini onlara ayırmak. türkçe müzikte ise bi olay göremedim. demet akalın'ın albüm kapağı çok kötüydü. yeni bisürü grup falan vardı albümleri sıralı belki de hiç alınmamak üzere orada duruyor. e türkçe albümlerde pahalı ama en azından çok tutkunsan satın alınabilecek düzeyde. biraz orayı da karıştırdıktan sonra masumiyetin ziyan olmaz'ı (evet tamam aldım susun mvö arşivi diye bir şeye sahibim tamam mı istesem de istemesem de bkz: bi önceki blog) alıp kitap bölümüne geçtim.

kitap bölümü en sevdiğim kısım. kitaplar siz de çok pahalısınız. hayat pahalı dünya pahalı. orada da epey vakit geçirdim her zamanki gibi 10 kitap arasında kararsız kaldım en sonunda sylvia plath'i kaptım. (ne olur elimde sürünme)

veeee the last station. bi kere izleyici kitlesi bildiğin orta yaş üzeriydi. kendimi bizim okulun klasik müzik akşamlarına gelmiş gibi hissettim. filmde James McAvoy var bikere. tamam biraz onun içinde gitmiş olabilirim filme. tanrım sen nasıl bi insansın. bir de ellerin güzel olsaydı her şey harika olabilirdi james! (spoiler var dikkat!!))film tolstoy'un son dönemlerini anlatıyor. karısıyla tutkulu bir aşkı var ama tolstoyun maddiyatı bir kenara atması karısını endişelendiriyor. evdeki huzursuzluk tolstoy'un bir istasyonda zatüüreden ölmesine sebep oluyor.o ölüm sahnesi beni bitirdi. finalde gözler doldu. Helen mirren harikaydı. tek kelimeyle. 45 doğumlu ama hala güzel, hala dinç.

filmden çıkıp okula geldim karnımı doyurdum ama hala konser fikrini düşünüyorum. sonra bi an durdum öff salak mısın zonguldak'ta olsan atiye bile gelse konsersizlikten gidersin şebnem ferah ayağına geliyor dönüşte mis gibi yurduna da gidebileceksin git! dedim ve kendimi otopark yollarında buldum. aslında amacım ordan meydana inmekti ama önümde kocaman bir bodyguard durup geçemezsin diyince mecbur bileti alıp yolu uzattım. geçsem nolurdu ordan sanki! o kalabalıkta pelinleri bulmayı başarıp içeri girdik. açılışta kapıda albümünü bedava verdikleri biri çıktı. ismini de hatırlamıyorum şimdi. ardından jukebox. ben bu grubu beğeniyorum güzel cover yapıyorlar ama cover cover nereye kadar şimdi. böyle harcanmamalılar. ardından sahnede çilekeş...

çilekeş sen ne kötü berbat bir grupsun. tanrım! dayanılmaz katlanılmaz bir müzik. gitarlara pedallara abandılar, cızır cızır sesler hoparlörden geliyor, davulun ve gitarın sesi solisti bastırıyor. solistte ses desen o da yok. şarkılar bayık. artık bir saat mi kaldılar bilmiyorum ama kulaklarım resmen dünya kaç bucak gördü. artık öle bir noktaya geldik ki yere çöküp setenayla şarkı sözünden hangi şarkı olduğunu bulduğun çok eğlenceli bi oyun oynamaya başladık.

çilekeş'in çektirdiği acılardan sonra sahnede şebnem ferah vardı. ben şebnem ferah'a da kelimeler yetse'den sonra bir çizgi çekmiştim. sözler ve müziğin bir tekrara bağladığını düşünüyorum. konser sırasında pelin'e sadece sigara ve yağmurlar istiyorum dedim. aslında pek ümidim olmasa da ikisini de söyledi. pelin ben de fırtına istiyorum dedi ve o da çaldı. biz artık bu aşk fazla sana kaldı geriye dedik evet bildiniz o da çaldı. bizim de konser misyonumuz burda tamamlandı. ilk albümden yeniden doğup gelsemde söylendi. konserle ilgili sorun şu ki şebnem'in dinleyicisi biraz garip. yani öyle bir söylüyorlar ki şebnem gibi bağıran bi insanın bile sesi duyulmuyor. sanki halk korosu mübarek. ya bi eşlik et tamam da bi yandan da dinle kadını. hele arkamda bir kız vardı o nasıl kötü bir ses tonu öle. bitirdi mahvetti şebnem ferahı orda. bilmiyorum sahnede o kulaklıklarla falan bunun ne kadarını duyuyorlar ama bence konserden önce lütfen kısık sesle diye uyarsınlar.

bir de sahne üstüne sahne gibi bir şey yaparlarsa sanki şebo daha iyi görülecek. kadın kısa zaten bazen gözden kayboluyor nereye gittiğini bulamıyorsunuz. konserde de önümde 2 metrelik bir kadın vardı. allahım o nasıl bi boy yanındaki erkek arkadaşından uzundu valla. evet bir konser macerasını daha burda sonlandırdık.

14 Mayıs 2010 Cuma

Radyo Boğaziçi sunar: Athena


Athena geri döndü. hem de ne geri dönüş! yıktı indirdi. efendim bildiğiniz gibi gökhan&hakan kardeşler amerikalara gidip el ayak çekmişlerdi. ne oldu ne bitti kısa bilgi için yönlendirme Mehmet Tez'in yaptığı röportaja. vodafone'la anlaşan athena üniversiteleri gezmeye başlamış radyo boğaziçi bu işi üstlenmiş ve bizim otopark konser alanı haline gelmiş. konsere gelmeden önce bümed bahçesinde düzenlenen radyo boğaziçi müzik ödüllerinden bahsetmek istiyorum. bikere en zayıf seneye denk geldik sanırım. önceki seneleri gösterdiler böyle duman hayko güven erkin erkal... bayağ ekrana bakakaldım. buseferki törende de 15 tane ödül var deseniz ödülü almaya gelen kişi sayısı 7-8di. kimi şehir dışında kimi provada yok bilmem nerede. bizim orada olma sebebimiz Bedük'dü. kendisini çok beğendik daha çok takip etmek hatta mümkünse bir konserine gidip "ilektrik görrrll in e ilektrik vörrrld" diye çığırmak istiyoruz. töreni izlemeye gelen kitle yine bayıktı. hüseyin karadayı bile harekete geçiremedi. ( başka zaman olsa o adamın performansı için deli para sayar insanlar e karşında işte eğlensene) eminim içinden küfür etmiştir. neyse küçük bi manzara oturması sonrası otoparka geldik.

ben athena'yı açıp dinlemem öncelikle. şimdi baktım bilgisayarımda da sadece tek bir şarkıları var. ha kliplerini gördüm mü izlerim, röportaj görürsem okurum napıyorlar haberim olur. bi albümlerini alıyım durumu hiç olmamıştı ama yine de performanslarını merak ediyordum. yeni de albüm çıktı bakalım şarkılar nasıl? ayağımıza kadar gelmişler madem görmemek olmaz. ekibe busene alican tezer katılmış. kendilerini bir ayyuka ile görmek nasip olmasa da... sahneye çıktıklarında yavaş yavaş alan kalabalıklaşmıştı. aralarda yeni albümden şarkılar çalındı. slow olanlar pek mumnun edici olmayınca athena eskilere abandı. bu memnun edememenin sebebini athena konserinin baharın ilk konseri olmasına ve insanların eğlenmeye aç olmasına bağlıyorum. (gerçekten bizim okul bu yönden zayıf mı ne?) ve ben o eski şarkıların hepsine eşlik ettim. hepsini de seviyordum. meğer athena kralmış haberimiz yomuş. tam "yalan" söylenirken yağmaya başlayan yağmur sıcak havayı da dağıttı ve daha rahat eğlenmemizi sağladı. kimse ıslanmaktan rahatsız değildi aksine coşku yükseldi grup hızı arttırdıkça arttırdı. adamlar profesyonel bunu göz göre göre gösterdiler. şarkı yazmada ve ezberletmede başarılar ve yeni albümle de bence hala eskiye bağımlı olmadıklarını göstericekler. yeni albümden klibi de dönmeye başlayan serseri mayın en iyi tepkiyi alandı. o an da ezberlendi ve bitişte tekrar söylendi. "bir sevgilim olsaaaa giderim balayınaaaa, ah bir de bekarsam giderim alayınaaa". konser bittiğinde herkes ıpıslak, zıplamaktan ve bağırmaktan yorulmuş ama mutluydu.

*alican tezer on numero!

***

bu afiş beni bitirdi. hayatıma bir nokta koydu. rakun ailesinin can damarım olması... (allah kahretsin maalesef öyle!) gren gren gren. bir mucize bekliyorum. haydi bakalım.

***
mor ve ötesi'nin yeni albümü masumiyetin ziyan olmaz buara herkesin dilinde. bilenler bilir uzun bir mor ve ötesi orucuna girmiştim. büyük düşler sonrasına bir çizgi çekmiş hayatıma muslu mesut devam ediyordum. başı bozuk'u görmezden gelmiştim arşivi bile bir kenara fırlatmıştım ki hayat yine kahpe oyunlarını oynamış çok sevdiğim bir arkadaşım mutlu olucağımı düşünerek bana o lanet albümü hediye etmişti. mor ve ötesi laneti peşimi bırakmıyordu ama ben kararlıydım. lakin bu yeni albüm ve insanların sürekli bana bundan bahsetmesi beni yakıyor mahvediyor. vogue için çekilen fotoğraflara bakıp nefretimi korumaya çalışırken bir yanım albümü dinlemem için boğazıma sarılıyor. klibi gördüm katlanamadım hepsini izleyemedim. berbattı bence. zaten artık klip adına kendilerinden bi ümidim yok. bakalım albümü dinlerken neler hissedicem. of ya da ben gidip bir gül kendine dinliyim.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Taşoda


evet takvimler 8mayısı gösterirken biz ilk taşoda konserimize ayak bastık. gün benim için sabah 8 de başlayıp gece 3 te bitince haliyle ölmüş bitmiş harap ve bitap bir hale gelmiştim. hepsi bir yana güzeldi be.

özetlemek gerekirse izlediğim gruplar Ars Longa,Yora, HLP biraz da Vera biraz Crimson Blues'du. 1 buçuk gibi başlaması gereken program 5 gibi başlayınca bayağ saçma sapan bir organizasyon oldu aslında. gruplar kuş kadar vakitte çıkıp nolduklarını anlayamadan indiler ( ya da pazar olduğu gibi inmediler). bukadar gecikmenin nedenini öğrendik ki sahne ve ses işleriyle ilgilenen profesyonel ekibin lakayıt durumları. hadi bu neyse ama buzamana kadar bümk'ün içinde olduğu her işin geç başlaması da gözlerden kaçmıyor değil. her zaman 20şer 30ar dakikalık(bazen daha fazla) gecikmeler organizasyonun işlerliğini engelliyor bence. neyse onun tartışması mail gruplarında süre dursun biz konumuza geri dönelim.

ars longa çok kısa sürdü ama yine de güzeldi. yora da çok eğlendik. HLP olayı bitirdi. içimizdeki haluk levent sevgisi dışarı taştı. bütün klişeler yerine getirildi. çakmaklar yakıldı gitarlar kırıldı kızlar sahneye atladı vs vs. herhalde buzamana kadar böyle bir konser görmemiştir taşoda.

biz shuttle a binip giderken meydan manzarası berbattı. insanlar ölene kadar içmişti sanırım. ben de çimde oturmaktan tutulmuştum ve ıslaktım. güney meydana bank yapılsın göğe erelim!

seneye taşoda'da görüşelim

8 Mayıs 2010 Cumartesi

REDD


hello everybody

dün bir değişiklik yaptık ve festival sezonunu açtık. itufest'te baktık redd var ee gidilir dedik. önce kısa bir taksim ardından istikamet maslak! üniversite tam anlamıyla EŞEK gibi. neyse bir şekilde şenlik alanına ulaştık. ortam çok harikaydı tabi biz kilyos'da insan görmediğimiz için cıvıl cıvıllığa adeta muhtacız. gözlerimiz sahneyi ararken birden kendimizi stadyumun önünde bulduk. oha kampüsün içinde stadyum mu vaar tepkileriyle beraber içeri girdik. stadyum olmuş açık hava disko. sahnede bir dj, ışıklar, sisler... birden kalablığın içinde kendimizi bulduk. öhöm neyse buraları geçiyoruz. o gün aslında önce badem'in çıkmasını bekliyorduk ama dj performans uzayınca anladık ki badem yok.
ve sahnede redd. kendilerini çok dinler severiz. özellikle akustik albümünün yeri ben de ayrıdır. uzun zamandır canlı performanslarını görmek çok istiyordum. solist doğan duru'nun sesi albüm performanslarını aratmadı ki bu en büyük artıları. inişler ve çıkışlarla sesini çok doğru kontrol etti. alan çok dolu değildi(rahat eğlenmemiz açısından pozitif) belki birazcık grubun şarkılarına hakimiyet zayıftı bu da mikrofonlar bize uzatıldığında cılız seslere ve herkesin ayrı telden çalmasına neden oldu. burda doğan duru'ya büyük iş düştü ve en iyisi en güzeli olana kadar hakimiyeti sağlamaya çalıştı. bence aralardaki politik söylemler biraz sırıttı. itüyle grubun arasının daha önce bozuk olduğunu ve kendisinin ekşi sözlük yazarı olduğunu hatırlatması homurtulara yol açtı. özellikle laf badem'in neden çıkmadığını söyleyip kışkırtıcı konuşmaya gelince açıkçası ben de rahatsız hissettim kendimi. madem üniversite tekrar buyur etmiş gönülleri hoş tutmak lazım gelirdi. hepsi bir kenara konserin kısa sürmesi bir çok şarkıyı kaçırmamıza sebep oldu ama zaten ben büyük bir redd fanı olmadığım için ve playlist genelde bilindik şarkılardan seçildiği için biz bayağ eğlendik. kısaca konserden mutsuz ayrılmadım. umarım daha kapsamlı özellikle akustik bir konserlerine denk gelirim.

***bir de bazı şarkıların girişleri melodileri çok birbirine benziyordu. bunu daha önce farketmemiştim. bir grup soundu olmasının aksine tekrar gibi. bilemedim şimdi.